ANADOLU ALEVİLİĞİNİN ÖĞRETİSİ

Alevilik nedir? En çok sorulan sorulardan biri yıllardır. Doksanlı yılların başından beri, televizyon programlarında, gazetelerde, yapılan söyleşilerde, yazılan kitaplarda binlerce defa tartışıldı, yazıldı. Nasıl bir olaydır ki bir yere oturtulamadı. Ne şudur denebildi nede değildir denebildi. Yılların asimilasyonu, yılların korkusu, yılların devlet baskısı bir türlü doğruyu söyletemedi. Herkes bir yerlere çekti, kafasına göre tarifler yaptı, kimi Alevi İslam dedi, kimi İslamın özü dedi, heteradoks, senkretizm, kültür, yaşam biçimi, kendi başına bir inanç, vs, vs.

1994 yılının ekim ayında Nejat Birdoğan bir dergiye verdiği söyleşide; "Anadolu Aleviliği Müslümanlıktan doğmamıştı. Giderek esinlenmemişti bile. Bence bu inanç, Anadolu'daki Türklerin ve Kürtlerin, yaşadıkları eski Ortaasya, İran, Mezapotamya bölgelerinde tanıdıkları kimi dinlerin ve geleneklerin bugüne sarkmış, karmalaşmış ve süzülmüş kalıntısı idi."i Dedi ve kendi söylemiyle yer yerinden oynadı. Yine Alevi yazarlardan Ali Yıldırım yapılan bir söyleşide; "Aleviliği; Anadolu'ya özgü bu topraklar üzerinde Kürtlerin, Türklerin, Acemlerin, büyük oranda eskiden beri gelen inançlarıda dahil edecek olursak, bütün bu coğrafya üzerindeki inançları içinde barındıran bir sentez olarak tanımlamamız mümkün." Diyor.ii

Erdoğan Çınarın, 2004 yılında Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfında, Alevilik, Tarih,Toplum ve Kimlik konulu konferasta bir soruya verdiği yanıtı; "Benin inancım ve tezim o ki, Alevilik yeryüzünün ilk dinidir ve bütün dinlere kaynaklık etmiş bir 'serçeşme'dir. Bu yüzden, geçmişte, yeryüzünde var olmuş ve şu anda var olan bir çok inanışın içinde Alevi izleri vardır. Aleviliğin onlardan etkilendiği anlamına gelmez. Alevilik başlangıçta var olmuş, halende varlığını sürdüren yeryüzünün en eski dinidir."iii

Bu kısa alıntılardan sonra şöyle diyebiliriz; Alevilik, insanlığın oluşumundan beri Anadolu, Mezepotamya coğrafyasında yaşayan kültürlerin (Sümerler, Medler, Asurlar, Hititler, Hattiler, Luviler, Likya, Lidya, Truva vb.) doğayı, insanı, insanın yaşamını algılama felsefe ve kültürünü çağın koşullarına göre geliştiren, yaşamına uygulayan ve günümüze kadar devam eden, arıtılmış bir felsefe, bir yaşam biçimi, bir kültür ve bir inançtır.

"Her şey eşittir ve birdir," anlayışıyla doğada / evrende varolan "varlıkların birliği" felsefesini savunan Aleviliği tek bir din ya da inanç yapısı içinde düşünmek ve yorumlamak olanaklı değildir. Çünkü, Alevilik kendine özgü bir inançtır. Alevi felsefesi, maddi olan "ben" ile ideal olan "ben" arasındaki ilişkinin kuramını yapar ve açıklamaya çalışır. Kabul ettiği, insancıllık (hümanizm) ve "her şeyde birlik" arayışı ve anlayışı nedeni ile de evrenseldir.

Bu inanç, insanı merkez alır, tanrı insanın kendisidir der, dil, din ve ulus ayırmadan tüm dünya insanlığını bir görür, Tanrı-Doğa-İnsan birliğine inanır, dört kapı kırk makamdan geçerek insanı kamil olur, cem yapar, semah döner, deyiş söyler, müsahip olur.

Günümüzde en çok tartışılan konu, Alevilik İslamın içindedir, İslamın bir meshebidir yada Alevilik İslamın özüdür. Bu çok yanlış bir tartışmadır. Alevilik hiç bir dinin içine sokulamaz. Alevi inancı ile İslam inancını üst üste korsanız eğer birbiriyle örtüşüyorsa söyleyecek ve tartışacak bir şey kalmaz. Eğer örtüşmüyorsa hiç tartışmaya gerek yok. Bırakın Aleviler Aleviliğini bildiği gibi yaşasın. İslam dinine bir bakalım. "İslam dinin esasları açık ve kesin şöyledir: Çok basit olarak İslamın şartı beştir. 1) Allahı bir bilip, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmek, diliyle söyleyip kalbiyle tastik etmek, 2) Günde beş vakit namaz kılmak, 3)Ramazan ayında 30 gün oruç tutmak, 4) Yılda bir defa servetinin 1/40 nı zekat olarak vermek, 5) Yaşam boyu en az bir defa hacca gitmek. Müslümanım diyen herkes farz (Allah'ın Kuranı Kerim'de yapılmasını emrettiği) emirleri kesinlikle yapmalıdır. Peygamber Hz. Muhammed'in yaşamında uyguladığı her şeyi (sünnet) kendi yaşamında uygulamak, ayrıca kadere, ahirete ve meleklere inanmak, dört kitaba, dört peygambere, dört meshebe inanmak, 32 farzı bilmek ve uygulamak, Kuranı Kerim'in Allah'ın sözleri olduğuna ve dünya var oldukça hiç bir kelimesinin değiştirilmeyeceğine / değiştirilemeyeceğine inanmak."iv Bu şekilde bir açıklama yapınca bugünkü Alevilikteki 12 imam, Allah-Muhammed-Ali, Alinin kendisini, Oniki İmamları, Kerbelayı nereye koyacaksın diye başka bir soru getitiriliyor.

Yapılmak istenen asimilasyona yardım etmek. Yanıtı tarihin kendi içinde. Tarihi iyi bilip yorumlayan herkes bunun yanıtını biliyor ama o yanıtı vermek istemiyor. Yılların baskısından gelen korkudan dolayı İslamı maske gibi kullanıyor diye kısaca tanımlayamıyor.

Alevlerin 16. yüzyılda Şah İsmail dönemine kadar Şiilikle hiçbir bağıntısı yoktur. Yani 16 yüzyıla kadar olan dönemde Alevilikte, Allah-Muhammed-Ali, Oniki İmamlar ve Kerbela yok. Bunu anlamak için Hace Bektaş Veliyi, Yunus Emrenin şiirlerini, Abdal Musa ve Kaygusuz Abdalı çok iyi incelemek gerek.

"Anadolu Aleviliğini m.1232 yılında Aladdin Keykubat I.in verdiği seyyidlik belgeleri ile İslami hurafeler doldurmaya başladı. İslami aşılamanın ikinci evresi 1487-1524 yılları arasında, Şah İsmail Hatai döneminde oldu. Alevi kültürüne Oniki İmam ve özellikle Kerbela girdi. Üçüncü aşılama evresi 1826 daki Yeniçeriliğin kaldırılması döneminde oldu. Her Alevi Bektaşi tekkesine cami eklenip başlarına Nakşibendi şeyhleri atandı. Onlar Alevileri dönüp Sünni yapacakken kendileri Alevi oldular."v

"Alevi-Bektaşilerinin kendilerini Oniki İmamcı ve İmam Cafer Sadık'a bağlı, yani Caferi meshebinden görmesi; Erdebil'den amcası tarafından kovulan Şeyh Cüneyd'in 1449 da Anadolu içlerinde başlattığı toplumsal-siyasal mücadele, torunu Şah İsmail'in Tebriz'de 1502 de Kızılbaş Safevi yönetimini kurmasıyla, yani Kızılbaş siyasetinin iktidar olmasıyla başladı."vi Bu tür alıntıları tarihi dürüstce değerlendiren yazar ve araştırmacılardan çoğaltabiliriz. Bir başka örnek daha vermek istiyorum.

"Araştırmalarımı derinleştirdikçe, kendini daha çok sufi mistizmi içinde ifade eder gibi görünen bu inanışın, Hiristiyanlık ve İslamiyetin de etkilemesinin yanı sıra daha birçok kültürel varoluşu etkilediğini farkettim. Kökleri çok eski tarihlere uzanan mistik bir kardeşlik örgütlenmesi ile yayılan bir tür öğreti sanki birçok kültürün içine gizlice sinmiş ve kendisini tuhaf bir gizlilikle konumlandırmıştı.

Peki adını andığım bu öğreti ne? Bu öğretiyi herhangi bir başlıkta altında toplamak pek mümkün görünmese de savunucuları kendilerini Alevi ve yer yer de Kızılbaş olarak adlandırır.

Sürekli olarak baskı, şiddet ve katliama maruz kalmış olmaları nedeni ile Aleviler kendilerini ve öğretilerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Ayrıca bu şiddet ve katliamların yarattığı zor yaşam koşulları onları bulundukları yerlerin hakim inançları ile bir çeşit uzlaşma arayışına sokmuştur." Erik cornellvii Bu örneklerle Aleviliğin ne olup ne olmadığı Allah-Muhammed-Ali, Oniki İmamlar ve Kerbela sanırım açıklığa kavuştu. Ali Yıldırım bir yazısında diyorki!..

"Aleviler insanda tanrısal özellikler görürler. Onlara göre insan tanrının yeryüzündeki yansımasıdır. İnsana gösterilecek sevgi ve saygı yeryüzündeki her türlü ibadetten daha değerlidir. İnsana değer verilmelidir çünkü insan dünyadaki her şeyin yaratıcısıdır. İnsan yaratan ve yaşatandır. Alevilik insan sevgisi temelinde tüm "kerametlerin/ mucizelerin" insanda olduğuna inanır. Bunu "her ne arar isen kendinde ara" özdeyişiyle dile getirir.

Bu nedenle yalnız başına hiçbir ulusa, etnik guruba mal edilemez, onunla sınırlanıp daraltılamaz.

Alevilik yeryüzünde yaşayan tüm insanları din, dil, ırk, inanç, cinsiyet ayrımı yapmaksızın bir ve eşit olarak görür. Alevi öğretisinde "72 millete bir nazarla bakmak" ilkesi esastır. Bu tüm insanlar için eşitlik ve kardeşlik demektir. Aleviler geçmişten bugüne hiçbir ulusa kendi dışındaki hiçbir inanca ve kültüre karşı düşmanlık beslememiştir. Tersine kardeşçe bir arada eşitçe yaşamayı öne çıkartmıştır. Çok kültürlü, çok inançlı, çok milliyetli bir barış ve kardeşlik ortamını özler."

Alevilik, kendine özgü bir kültür, bir yaşam biçimi, bir öğreti, bir felsefe ve bir inançtır. Varoluştan bu günkü yaşama kadar aklın yolunda insanın dünya görüşünü biçimlendirip, kamil insan olma aşamasına taşıyan bir felsefedir. Hünkar Hacı Bektaş Velinin Dört Kapı Kırk Makam öğretisi, Aleviliğin en temel öğretisidir. Alevilikte ham insandan Kamil İnsana doğru giden eğitim yoludur. Aleviliğin ana felsefesi ve yol kurallarıdır. Aynı zamanda bu öğreti insanlığın aydınlanmasının da ana temelidir.

Alevilik öğretisi insanı temel alır. İnsanı, ham insandan Kamil İnsana giden yolda eğitir. Bu eğitimin sonucunda insan;

Eline Diline Beline sahiptir. EDEB`lidir,
Kadın erkek ayırımı yapmaz. Herkes candır,
Yetmiş iki milleti bir nazarda görür. Din, dil, ırk ve renk ayırmaksızın tüm dinya insanını aynı görür,
Bilimin yolundan gider. Hurafelere inanmaz,
Toplumcu ve paylaşımcıdır. Birlik olmayı ve paylaşmayı savunur,
İnsan sevigisini öne çıkarır. Kabesi insan dini sevgidir,
Gerçeğin ve doğrunun yanında hurafenin ve yanlışın karşısında yer alır.
Barışı ve özgürlüğü savunur. Savaşın karşısında yer alır,
Emeğe saygı duyar. Sömürüye karşı durur,
Demokrasiden ve çağdaş değerlerden yanadır. Her yerde ve her zaman savunucusu olur,
Tüm evreni bir bilip, Tanrıyı özünde bilir.
Hünkar Haci Bektas Veli'nin tespit ettigi kabul edilen 4 kapı, 40 makam;
1.Şeriat kapısı, (toplum yasalarının öğrenimi) toplum yasalarına uymak, kendisini kötülüklerden arıtmak, eğitilerek insanlığa ve yaşadığı topluma faydalı bir insan olmasını sağlamaktır. Dört ana maddeden havadır ve bu kapıda kişi El oğludur.
2.Tarikat Kapısı, (yol kurallarının öğrenimi) insanın kendi isteği ile ikrar verip yola girmesi, yolda hizmetli olması, benlikten bizliğe geçmesi, elinden gelebilen iyilikleri hiç kimseden esirgememesidir. Dört ana maddeden Ateştir ve bu kapıda yol oğludur.
3.Marifet Kapısı, (öğrenimin bitimi, beceri elde etme ) bilimde en yüksek düzeye ulaşmak, yolun sırlara erişmek. Kendisine bir müsahip seçmekdir. Dört ana maddeden sudur ve bu kapıda il oğludur.
4.Sırrı Hakikat Kapısı, (gerçeğin öğrenilmesi,Tanrı ile bir olma) Tanrıyı özünde bulmak, Hakk'ı görmek, ölmeden ölüp En el Hakk deyip gerçeğin içinde erimekdir. Dört ana maddeden Toprakdır ve bu kapıda tüm alemin oğludur.
Dört Kapı ve bu kapılarında onar makamı basamak basamak öğrenerek, insanı ailesine, toplumuna ve tüm dünya insanlığa yararlı Kamil İnsan durumuna yükseltmektedir..
Yunus Emre, Dört kapı kırk makamı şöyle anlatıyor,
"Kırkbin kırk dört tabakat meşayih evliyalar Dört kapıdır kırk makam dem evliya demidir"
"Şerat, tarikat yoldur varana, Hakikat, marifet andan içeru"
"Evvel kapı şeriat, geçse andan tarikat Gönül evi marifet, ışk hakikat içinde"

Dört Kapı nedir?

  1. Seriat: Yaşamın kuralları
  2. Tarikat: Yolun kuralları
  3. Marifet: Sırrı bilmenin kuralları
  4. Hakikat: Sırrı çözüp Hakka erişmektir.
Bunu şu şekilde de düşünebiliriz,
  1. Seriat Bir anadan doğmaktır
  2. Tarikat ikrar verip bir yola girmektir,
  3. Marifet Hakkı kendi özünde bulmaktır
  4. Hakikat Tanrıyı kendi özünde bulup En-El Hakk deyip Tanrı ile bir olmaktır.
Bir başka deyişle şöyle de düşünebiliriz.
  1. Seriat da insan her hangi bir kişinin oğludur. El oğlu.
  2. Tarikat da insan yola girmiştir. Yol oğludur.
  3. Marifet de Hakkı kendi özünde bilmiştir. İl oğludur.
  4. Hakikat de özü Hakkla bir olmuştur. Tüm Alemin oğludur.
Dört Kapıyı günümüz eğitim sistemine göre düşünürsek,
  1. Seriat liseyi bitirmek,
  2. Tarikat üniversiteyi bitirmek,
  3. Marifet bir meslek sahibi olmak ve en yüksek aşamasına ulaşmak
  4. Hakikat, bilim yolunda tüm insanlığa hizmet edebilmektir.
Her kapının on makamı vardır.

Şeriat kapısının makamları:

  1. Anadan doğmak,
  2. Sevgiyi öğrenmek ,
  3. Yaşamın kurallarını ögrenmek,
  4. Kötülükleri bilmek ve yapmamak,
  5. Yaşadığı toplumu tanımak
  6. Ailesine ve topluma faydalı olmak,
  7. Toplum kurallarına uymak,
  8. Çevreyi anlamak çevreye zarar vermemek
  9. Temiz ahlaklı olmak
  10. Hoşgörülü olmaktır.
  Tarikat kapısının makamları:
  1. Kendine bir mürşit bulmak,
  2. Mürşidin öğütlerine uymak,
  3. Bilim öğrenmek,
  4. Hizmet etmeyi bilmek,
  5. Haksızlığın karşısında olmak
  6. Temiz giyinmek İyilik yapmak
  7. Araştırma yapmak
  8. Analiz etmek,
  9. Paylaşmayı bilmek
  10. Özünü temiz tutmak  
Marifet kapısının makamları
  1. Edepli olmak,
  2. Benliği terkedip birliğe yönelmek
  3. Azla yetinmeyi bilmek,
  4. Sabır ve kanaat ehli olmak,
  5. Öğretici ve eğitici olmak,
  6. Eli açık olmak,
  7. Bilim insanı olmak,
  8. Hoşgörü,
  9. Özünü bilmek ve kendini bilmek
  10. Bilge olmak.
Hakikat kapısının makamları
  1. Gönül insanı olmak,
  2. Gördüğünü örtmek, kimsenin ayıbını görmemek,
  3. Yapabileceği hiçbir iyiligi esirgememek,
  4. Evrenin her varlığını sevmek,
  5. Tüm insanları bir görmek,
  6. Birliği öğretmek ve yönetmek,
  7. Gerçegi her yerde ve her zaman söylemek,
  8. Öze ermek,
  9. Hakkın sırrını bulmak ve
  10. Hakkın varlığında bir olmak


(i) Nejat Birdoğan, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, Moazik yayınları, 1995, sayfa 3
(ii) Evrensel Kültür, Ali Yıdırım, sayı 65, sayfa 38,
(iii) Konferanslar 2004-2005, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı yayını, 2005, sayfa 23
(iv) Mehmet Gündoğdu Pir Sultan Abdal dergisi, sayı 26, sayfa 38,39, Gerçekler Demine Devranına
(v) Nejat Birdoğan, Anadolu Aleviliğinde Yol Ayrımı, Moazik yayınları, 1995, sayfa 185-186
(vi) İsmail Engin / Havva Engin\ Alevilik, Kitap Yayinevi, 2004, İsmail Kaygusuz - İmam Caferi Sadık, Ortadoks - Heteredoks Caferilik ve "Buyruk" adlı yazısı, sayfa 243
(vii) Erdoğan Çınar, Aleviliğin Kayıp Bin yılı, Kalkedon Yayınları, sayfa 29, Dipnot 4, Erik Cornell, Dragomanen, 1998 sayfa 37










Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.

Pir Sultan Abdal

Bu sitenin tasarımı, web sunucusu hizmeti ve bakımı Nous Information Technology tarafından yapılmaktadır.
Copyright © 2008 - 2010 Tüm Hakları Saklıdır.