| BAŞLARKEN |

Değerli Alevi.org.au okuyucu ve ziyaretçileri,

Bu sayfa Avustralya’da yaşayan Alevi toplumunun Dünya’ya açılan penceresidir. Her şe yden önce böyle bir çalışmayı hayal eden, planla yan ve bu hale getiren tüm canlara teşekkür ediyorum. Bizler bu siteyle Avustralya’da ve Dünya’nın neresinde olursa o lsun internet ortamı olan her insana ulaşmak istiyoruz. Amacımız hem kendimizi tanımak hemde tanıtmak, yaptığımız işlerden, kurduğumuz rüyalardan olabildiğince herkesi haberdar etmek ve onların çok değerli görüş ve yardımlarına ulaşmaktır.

Öncelikle amacımızı, neler yapmak istediğimizi tüzük ve çalışma programımızda detaylı olarak bulabilirsiniz. Amaçlarımıza ulaşabilmek için yapacağımız çalışmaları  bu siteden takip edebilirsiniz.

Bu siteye, Avustralya Alevi Bektaşi Federasyonu  (AFA)’ya ve ya üye kurumlarımıza her zaman öneri ve eleştirilerin izi ulaştırabilirsiniz. Ama bunu yaparken bu sitede yazan veya yönetici olanlarda dahil herkes diline dikkat etmeli, hiç kimse yi kırmadan, incitmeden ve aşağılamadan görüşlerini yazmalıdırlar.

Herkes “eline, beline, diline” sahip olmalıdır.Yani hakaretsiz, küfürsüz, karalamasız, herkesin farklı görüşlere saygılı olduğu bir platform olmalıyız.  Kadim yol’umuzun bize öğütlediği gibi ilk koşul “kendini bilmektir”.

Yunus Emre’nin dediği gibi

İlim ilim bilmektir

İlim kendini bilmektir

Sen kendini bilmezsen

Bu nice okumaktır.

Bu özdeyiş Alevi erkanına gö ;re bir çok şekilde özümsenir ve algılanır. Bun lardan birincisi, insanın kendini tanıması yani fiziki olarak ve ru hen kendi özelliklerini tanıması ve öğrenmesidir.

İkincisi sosyal, siyasal, ulusal veya kültürel kimlik olarak nereye ait olduğunu aramak, bulmak ve bilmektir.

Üçüncüsü ve en önemlisi ise yukarda saymaya çalıştığımız ‘kendi kimliğini’ bilip yaşarken başkalarınında, kimliklerine saygı ve özen göstermek, hakk’ın evrendeki yansıması olan diğer bireylere ve insan topluluklarına haksızlık ve saygısızlık etmem ektir.

Buradan yola çıkarak öncelikle Alevi’lerinbir kurumu olarak, kendi kimliğimizi, geçirdiği evreleri ve sonradan ona yüklenmeye çalışılan sahte tarif ve tahrifleri bilmemiz gerekiyor.

>Bu anlamda federasyonumuzun oluşma aşamasında yapılan tartışma ve tespitler, ayrıca tüzük ve çalışma programından genel olarak çıkardığımız görüşler doğrultusunda ilk olarak bu konuya açıklık getirmeye çalışalım. Elbette bu yazımız bir özet niteliğindedir. Yeri geldikçe konular daha detaylı incelen erek okuyucularımıza konu başlıklarıyla sunulacaktı ;r.

ALEVİLİK NEDİR  (YA DA NE DEĞİLDİR)  ?

Anadolu’da   çok zor koşullarda var olma savaşı vererek, bu güne kadar gelen Alevi-Kızılbaşlar,  her dönem korkunç bir yok etme ve asimilasyona tabi tutulmuşlardır. Elbette bu koşullar altında yaşama k, ve çok değerli bu mirası kuşaktan kuşağa aktarmak kolay olmamıştır.

“Aleviliğin İslam coğrafyası içinde güvenlik sorunu yaşadığı karanlık dönemlerde, Alevi erkanını ve inancını sonraki kuşaklara aktarabilmek için zorunlu olarak büründüğü zahiri kisvel er, sonunda Aleviliğin tanımı olarak sunulabilecek kadar Alevili ğin üstüne sinmiştir”

“Alevilik, çok zahmetli yollardan geçerek bu günlere ulaştı. Unutulmuş dağ köylerinde, zaptiye zulmü altında, yokluk ve yoksunluk içinde alevi erkanını yürütenler olmasaydı bu kitap olmazdı.(Alevi tarihi olmazdı,sç.) Başlangıcından bu günlere kadar tüm taliplere, rehberlere, pirlere, mürşitlere, Aleviliği canlarına sararak koruyup, bu güne taşıyanlara çok şey borçluyuz.”

“Yol cümleden uludur” diyerek kendi varlıklarını Alevi yolunun devamına vakfedenler, hem alevi yolunun kaybolmasının önüne geçmişler hem de insanlığın kaybolmuş hafızasını ve ka dim gerçekleri sonraki kuşaklara aktarmışlardır. Zat en Alevi Yol’unun varoluş sebebi de yaratılışa, evri me, evrene ve insanın halk edilişine ait, yaratılıştan beri Aleviler’in elinde olan bilgilerin korunmasıdır.” ; (1)

Başka inançların hükü ;m sürdüğü coğrafyalarda yaşamak zorunda kalan Aleviler, hiç bir zaman kendilerini açık ve serbest olar ak ifade edemediler. Gerçek Alevilik kendisini çok uzun yıl lar sembollerle ve çok küçük bir azınlığın anlayabileceği gizli ifadelerle yaş attı. Birçok kelimenin içine gizli (Batıni) anlamlar yükleyerek ve semboller kullanarak, toplumunu içinde yaşadığı hakim anlayışın saldırısından korudu. O yüzdende her zaman söylem farklı, yaşam farklı devam etti. Örnek vermek gerekirse, oruç hak dedi tutmadı, namaz hak dedi kılmadı, bizde İslam’ız dedi hiç bir kuralını yerine getirmedi ve bu yüzdende bir çok katliama ve iftiraya uğradı.

Aleviler esas olarak Cem’lerini gizlide olsa köylerinde yapabilirlerken, şehirle re göçle birlikte, islami kuralların hakim olduğu kent koşullarında kendilerini uzun yıllar gizlemeye çalıştılar. Yaşlı kuşak köylerde Cem’lerde ve Alevi dedelerinden öğrendikleri gizlilik kurallarını uygulayabilirken, şehirde yetişen çocuklarının bu şansı yoktu. Evde baş ;ka, okulda, sokakta ve işyerinde başaka bir kimlikle yaşayan Ale vi gençleri, ya sistemin çizdiği inkar ve asimileyi kabul edecek, yada kendi kökl erini araştırarak yeni bir yol bulacaktı.

Yurtdışındaki Alevi gençleri için durum daha vahimdi. Çünkü kendi inanç ve geleneklerini aile içinde bile yaşayamayan Alevi gençleri, kendine ait olmayanlara da bir türlü alışamadı. Burda yetişen gençlerimizin kendi geçmişini sorgulamaya başlamaları 20 yıl aldı. Bun a daha önce ihtiyaç duyanlarda aslında buna cesaret de edemedi. Bir yandan hakim inancın manevi baskısı, diğer yandan büyük çoğunlukla birlikte çalıştıkları kurumlar, ne ya zıkki   Alevi kimliğini yaşatabilecek, Cem, cenaze vs. gibi “Dini çağrıştıran” çalışmalara   sıcak bakmadı.

Aleviler elbette bu zor koşullarda var olma mücadelesi verirken, Alevi yol ve erkanının doğup şekillendiği Anadolu’daki resmi görüş, elinde bulunan her türlü imkanı kullanarak, çeşitli korkutma ve katliamlarla yok edemediği Alevileri, daha sinsi bir polit ikayla ‘sizde bizdensiniz’ diyerek yöntem değiştirdi ve  hakim inancın içine ala rak eritmeye yöneldi, belli oranda da başarılı oldu diyebiliriz.

12 Eylül darbesinden sonra yeni bir Anayasa hazırlayan   cunta, eğitim müfredatınıda değiştirip din derslerini zorunlu hale getirerek Alevi olsun olmasın Türkiye’deki tüm öğrencilere İslam’ı öğrenip uygulamayı zorunlu kıldı. Bunu sol’u yok etmenin de bir aracı olarak benimseyen devlet, son aşamada tamamen din eksenli b ir hale geldi.

Bunda yandaş basını, eğitimcil eri, yazar, çizer, dernek, vakıf vs .. her şeyi kullanarak ve her türlü yö ;ntemi mübah sayarak, hiç bir insan hakkı kuralını tanımayarak, Alevileri hızla yok etme kıskacına aldı. Özellikle son zamanlarda kendilerine “Alevilerden” de yandaş bulup, kitaplar yayınlatarak çok yönlü bir yok etme operasyonu devam ediyor.

Son dönemlerde Aleviler ve onun önderleri hakkında yazdırılan kitaplar aracılığıyl a, Alevilerin ve Hacı Bektaş Veli’nin ne k adar Türk ve Müslüman olduğu, Alevilerin kendilerini bilmedikleri, tezi her gün çeşitli ağızlardan yeniden pişirilip önümüze getiriliyor. Elbette bu çalışmalarda Alevi gelenekten gelmesine rağmen bu yola ihanet edenlerde önemli rol oynuyorlar.

Her şeyden önce Alevi yazılı tarihi yok denecek kadar azdır. Hemen hemen tamamı  yok edilmiştir. Son yirmi yıl içinde yazılanlar da yeterli değildir. Alevi- Kızılbaşların en gerçek ve geçerli yazını telli Kur’an dediğimiz sazımız, deyiş ve düvazlarımız ve sözlü geleneğimizdir. Yani bu Yol’un taşıyıcıları Pi rler, Mürşitler, Rehberler ve ozanlar (Aşıklar) ımızdır.

Özellikle 1826’da yirmiye yakın dergahla birlikte kapatılan  Hacı Bektaş dergahı ve Amasya’ya sürülen postnişini,  1834’te serçeşmeye yapılan cami ile asimile süreci devam etmiş ve bunu 1925’te çıkarılan Tekke ve Zaviyeler kanunu takip et miştir. Bu kanunu kendine esas ve dayanak alan Diyanet İşleri başkanlığı geldiği aşamada, devasa bütçesi ve buna parelel eleman kapasitesiyle, Alevileri asimile ve   yok etmenin başını çekerken, Türkiye’de laikliğin önündeki en büyük engel olmaya devam etmektedir.

En son. Diyanetin çıkardığı ve Pir Hacı Bektaş Veli’nin olduğu söylenerek, onun ne kadar Türk ve Müslüman olduğu ispatlanmaya çalışılan ‘Makalat‘ buna yalnızca bir örnektir.

Referans gösterilen ve Pir’e ait olmadığını hiç bir yazar ve araştırmac ının inkar edemediği Makalat ,   Hacı Bektaş’ın ölümünden tahminen 200 yıl sonra yazılmıştır. En son buna Diyanet’in yazdığı versiyonu eklenmiştir. Yani Makalatiın Hacı Bektaş’a ait olduğu varsayılmaktadır. Kaldıki özellikle son versiyonları Alevileri asimile için kullanılan ‘yazdırılmıs’ metinlerdir. Bunlardan yola çıkarak Alevileri İslam’laştırmak pek olanaklı değildir.

Ne diyor Pir Hacı Bektaş Veli

Hararet Nar’dadır sacda değildir

Akıl baştadır tacda değildir

Her ne arar isen kendinde ara

Kudüs’de, Mekke’de, Hac’da değildir.

Bizler, Hünkar’ın sözlerine,  Alevi erkanına ve yaşamına bakmak zorundayız. Şöyle kısa bir kıyaslama bile bize çok önemli bilgiler verir…

Tamamen bir Batıni dervişi olan Baba Resul’ ün&n bsp; öğrencisi, Hünkar Hacı Bektaş Veli Batıni felsefesi ve inancıyla özdeştir.

Kısa bir karşılaştırma yapalım ve farklı yazarlarımıza kulak verelim,

Bir anlayışa göre !

“İslam dinine göre Allah; varlığı ezeli ve ebedi olan, eşi, ortağı ve benzeri bulunmayan yaratıcıdır. İslam’a göre Allah varken, başka hiçbir şey yoktu ve Allah, yarattıklarından hiçbirine benzemez.

Batıni öğretide ise Allah ve yarattıklarının tümü bir varlık olar ak kabul edilir. Vücud Birliği (Vahdeti Vücud) yaratanla yaratılanın aynı olduğu görüşüdür. İslam ile taban tabana zıt olan bu görüş Batıni öğretinin temel esasıdır. İslam içinde “Tasavvuf” adıyla süregelen ekol de bunu esas alır. Müslümanlara göre ise bu görüş İslam’dan “sapma” olarak kabul edilir. Vahdeti v&uum l;cud anlayışını benimseyip de İslam toplumu için de kendisini dıştan İslami bir kılıfla gizleyerek var eden tüm inanç topluluklarına, Müslümanlar “sapkınlar” nitelemesinde bulunmuştur. Yani bunların İslam’dan sapmış oldukları düşünülmüştür. Oysa ki bunlar İslam’la ilgisi olmayan kadim bir öğ retiyi benimseyen, ancak koşullar nedeniyle kendilerini İslami bir ambal aj içinde muhafaza etmek zorunda kalan topluluklardı.

İslam di nine göre evren yoktan yaratılmıştır ve gelip geçicidir. Esas olan “öteki Dünya”dır. (ahiret). İslam’a göre evreni yaratan, yoktan var eden Allah ise kalıcıdır. Evren ile Allah arasında öz bakımından ayrılık vardır.

Batıni öğreti bu görüşü benimsemez. Batıni’ lere göre kalıcı (ezeli ve ebedi) olan Tanrı tarafından yaratılmış ne varsa onunla eş nitelikte dir. Çünkü yaratılan, yaratanın bütün özelliklerini yansıtır. Yaratıla n, yaratanın görüş alanına çıkmasınd an, kendisini görünür hale getirmesinden başka birşey olmadığı için, ikisi arasında öz ayrılığı yoktur. Öyleyse yaratılanla, yaratan eş varlık düzeyindedir, birbirinin iki ayrı görünüş türüdür. Yaratılan evren, yaratan Tanrı’da vardır (vahdeti vücud). Yaratılma olayı Allah'ın özünden gelen, dışa vuran bir fışkırmadır (Südur); yoktan var ediş değildir.

Nitelikleri ve içerdiği düşünceler bakımından Vahdeti Vücud anlayışı İslam’ın şeriat ilkelerine karşıttır, onlarla bağdaşamaz. Çünkü İslam dininin temel ilkesi evrenin yoktan, Allah tarafından yaratıldığı inancına dayanır. İslam’a göre evren ve Allah (Yaratılanla, Yaratan) arasında öz değil, görünüş bakımından bile en küç&uu ml;k bir benzerlik, yakınlık bulunmamaktadır. İslam’a göre Allah, insanın düşüncesinin, aklının sınırlarını aşan bir yüce varlıktır ; O, insanın düşünebildiklerinin hiçbirine benzemez, eşi ve benzeri yoktur. Bu nedenle İslam, Allah ile evreni, bir sayan Vahdeti Vücud anlayışını reddeder.

Vahdeti Vücud düşüncesi günümüzde Alevilik di ye adlandırılan ekolün de içinde yer aldığı Batıni doktrinlerin temel anlayışıdır.



Bana göre en temel konuda (Tanrı-evren-insan ilişkisi ) dahi İslam’la taban tabana zıt olan Aleviliğin, "İslam’ın özü, bir yorumu, kolu, dalı, mezh ebi vb." olduğu yönündeki iddialar, akla, mantığa, bilime aykırıdır. Aleviliğin İslamla özdeşleştirilmesi, hem Aleviliğin kendi öğretisine hem de İslam'a da aykırıdır.”(2)

 

Başka bir anlayışa göre ise !

 

Alevi İnan ışıyla, Alevi inanışının aslıyla ilgili her şey Alevi nefeslerinde, Alevi Cem’lerinde var. Alevilik binlerce yıldır nefeslerde yaşıyor. Genel algılama Aleviliğin İslamiyetten ayrı olduğu şeklinde değil de farklı olduğu yönündeydi.

 

Aleviler Camiye gitmiyorlar, namaz kılmıyorlar, oruç tutmuyorlar, h acca gitmiyorlar diye Müslüman olmadıklarını söyle mek eksik bir anlatım olu r. Asıl önemli olan Alevi inanışının temeldeki inanış kalıplarının İslamiyetten farklı olmasıdır. .. Alevilerin inandığı Allah ile Müslümanlar& #305;n inandığı Allah aynı değildir. Müslümanlıkta yaratan Allah ve yaratılan kul diye bir ayırım vardır. Yarat 5;lışın dışındaki daha ulu bir varlık yaratılmışları yaratmıştır. Alevilerde böyle bir inanış yoktur. Aleviler yaratılışın tamamını yaratanın kendisi olarak görürler. Yani yaratılmışın dışında bir ilahi varlığa inanmazlar.

 

Alevilik ve İslam daha Allah’ın tanımında, yaratanın tanımında birbiriyle uzlaşmaz, örtüşmez bir şekilde bir birinden ayrılırlar.Geleneksel tarzda izah etmek gerekirse, Müslümanlar, Allah’tan başka tanrı yoktur der. Aleviler bunu Allah’tan başka varlık yoktur diye ifade ederler. İkisi birbirinden çok farklı şeylerdir.

 

Yaradılışı, yaratan ve yaratılan olarak ikiye ayırmayı Aleviler doğ ru bulmazlar. Varlıkta ikilik yaratmaktır bunun anlamı ve bu durum Alevilikte hakir görülür. Aleviler Varlığın birliğine inanırlar. Varlığın birliği de Alevilerde çok bilinen bir tabirle ‘Ene’l Hakk’ diye tariff edilir. Ene’l Hakk’ sözcüğü 910 yılında Bağdat’ta çok ağır, tarihin en ağır c inayetlerinden birine kurban giden Hallac-ı Mansur tarafından ifade edilmiştir. “Ben Allahım” demektir. Ancak bunun derinliği de, yaratılmış her şeyin, yaratanın bir parçası olduğunu, bu parçaların bir araya gelmesiyle yaratanın ortaya çıktığının ifadesidir.

 

Daha temel olar ak Allah inancında ayrılırlar. Aynı Allah’a inanmayan insanlar aynı dinden olabilirler mi ? Hıristiyanlık’ta, Yahudilik’ ;te ve Müslümanlık’ta aynı   Tanrıya inanılır ama bunlar ayrı dinlerdir. Alevilerle Müslümanlar aynı tanrıya bile inanmazlar. (3)

 

O halde,

 

ALEVİLİK NEDİR ?

 

“Alevilik insanı merkezine koyan, (insanı merkez alan) Anadolu’ya özgü, eşi ve benzeri olmayan bir felsefe, bir inanç, bir yaşam biçimi, bir kültür, bir öğreti ve hat ta bunların tümünü de aşan bir toplumsal olgudur.

 

Alevilik, Orta Asya, Ön Asya, Orta Doğu ve Mezepotamya kökenli bir çok din, inanç, öğreti ve kültür mirasının, Anadolu’da uzun bir süreçte, değişik sosyo ekonomik ortamlarda yeniden yapılanmasıyla oluşmuş, bağdaştırmac 5;, (senkretik) ve kamu tanrıcı (Panteist) bir inanç sistemi, kültür, yaşam biçimi ve felsefesidir.

 

“Herşey eşittir ve birdir” anlayışıyla, doğada /evrende varolan ‘varlıkların birliği’ felsefesini savunan Alevilik tarihi ve toplumsal bir olgu, bir gerçe klik olan Aleviliği, tek bir din ya da inanç yapısı içinde düşünmek ve yorumlamak olanaklı değildir. Çünkü Alevilik kendine özgü bir inançtır.

 

Alevi felsefesi , maddi olan ‘ben’ ile ideal olan ‘ben’ arasındaki ilişkinin tasarımını yapar ve açıklamaya çalışır. Kabul ettiği hoşgörü, insancıllık(hümanizm) ve ‘her şeyde birlik’ arayışı va anlayışı ile de evrenseldir.

 

Alevilik, bu dünyayı, insanı, sosyal toplumu, gelişimi, değişim ve eşit paylaşımı, aydınlanmayı esas alır.

 

İnançlarının tüm gerekleri ve ritüellerini, ibadet biçimi olarak kabul ettikleri “Cem’lerde” cem’leride “cemevi”lerinde Dede’lerin önderliğinde gerçekleştirirler.

 

 

Sonuç olarak Alevilik tanrıyı, evreni ve insanı kendince algılama ve yorumlama biçimidir.( 4 )(Ali Yıldırım)

Okuyucuyu sıkma pahasına yaptığımız alıntılardan da anlaşılacağı gibi Aleviliği herhangi bir dinin içine olmadığı gibi, İslamın içine sığdırma ve yok etme çabaları boşunadır. İslamın kuralları bellidir. Kendini müslüman sayan ve öyle yaşa yan herkes bizim için saygıya değerdir ve bizim onları tariff etme diye bir sorunumuz olmadığı gibi hakkımızda yoktur. 73 millete bir nazarla bakmak bizim en başta gelen düsturumuzdur .

 

Bizlerde aynı saygıyı bizi tariff etmeye ve bu kadim inancı çarpıtıp başka kulvarlara çekmeye veya ‘ sizde bizdensiniz buyurun bizim kutsalımıza’ deme hakkına kimsenin sahip olmadığı düşüncesindeyiz. Kendi değerlerine saygı bekleye nlerin önce karşısındakine saygı göstermesi gerekir.

 

Aleviliği en açık ve net anlatan, binlerce yıldır süregelen yaşam biçimi ve yaşamı pahasına sahip çıktığı Yol’u ve Erkan’ıdı r. “Alevi” olsun olmasın herkesi “ kendini bil”meye davet ediyoruz. Aşk ola

 

Arifler hem arıdır, hem arıtıcı 

Okunacak en büyük kitap insandır  (Hacı Bektaş Veli)

 

 

Serdal Çınar

AFA Genel Başkanı

 

 

 

Dipnotlar.

(1)Aleviligin gizli tarihi Erdogan Çinar (Önsöz)
(2)Naki Bakir (internet alevivizyon.net)
(3)Aleviler aleviligi tartisiyor Hakan Tanittiran s.18-19
(4)A.g.e sayfa 113 özet










Ol söz verme, öl sözünden dönme,

Pir Haci Bektasi Veli

Bu sitenin tasarımı, web sunucusu hizmeti ve bakımı Nous Information Technology tarafından yapılmaktadır.
Copyright © 2008 - 2010 Tüm Hakları Saklıdır.