Aleviliğin Gelenek İcadı

Alevilik sıkıcı bir süreç yaşıyor. Şuursuzca, can havli içinde de demek mümkün bu durumuna. Ayırt edici özelliğinin kalıp kalmadığı tartışmamızdır. Kaybolan değerlerin yerine yenilerinin gelmemesi, onun yerine başka inançlardan 'aşırma' çabaları bir kayıptır Alevilik için. Alevi şiirinin çökmesi de buna gereğinden fazla hizmet etmektedir. Çünkü 'bellek' yenilemek yerine yeni şiir unsurlarıyla daha çok asimilasyona hizmet edilmekte. Bu kayışta, Aleviliğe sahiplenmiş 'inananı'ndan çok sosyal savunucular kazandırıyor.

Tüm kültürler için geçerlidir: Önce dil karışır, sonra özgünlük yitirilmeye başlanır ve anlam kaymaları doğallaşır. Alevilikteki tek taraflı -kültürlenme gibi önümüze çıkan ve ideolojik içeriği açıkça görülen asimilasyon- yenilenme bunda epey gedik açmaktadır. Sadece siyaset dilinin oluşturulmaya çalışılması ve sadece siyaset diliyle gündemde olunması, formasyonunda eksiklikler yaratmaktadır. Ancak buna karşın, Alevilikte siyasal yenilenme gelenek ve uygulamaların değişmesinin genele yayılmasına, doğal olarak kültür ve tarihine ait izlerine yönelik araştırma ve tartışmaları da arttırmıştır.

Alevilik 'yerli' -yerel değil- niteliğini yetirmeye başlamıştır. Üstelik yerini dolduran herhangi bir oluşum olmadan bu yaşanmaya başlanmıştır. Aleviliği meşrulaştıran sistematiği ocakların kast özelliği bitmiştir.[1] Dedelerin atanma ve icazet bağları zayıflamış, daralmış ve -bu nedenin de etkisiyle- çoğu dede yerel ölçekte kısmi destek ile cem yapabilmektedir. Artık cemleri dedelerden daha çok Alevi örgüt ve vakıfları organize etmektedir. Bu cemlerin gelenek tekrarı özelliği ise bulunmamakta ve aidiyet duygusunun ötesine gidememektedir. Dedelik kurumunun müdahaleci ve yaptırımcı özelliğinden çok referans işlevcidir. Bu nedenle donuk -kadük- ve cansızdır. Karşısında bulunan ideoloji ve inanç davranışları karşısında açık ve güçsüzdür.

Aleviliği tanımlayan/tamamlayan hukuk sistemi bu nedenle terk edilmiştir. Bu işlevsizlik nedeniyle Aleviliğin kavramları ve dili kolayca zayıflamıştır. Çoğu dede 'memur' statüsü ile görev yapmaktadır. Aleviliği algılayışları ve davranışları Sünnileşmiştir.

Aleviliğin kurumsal bozulması, adı anılmaktan kaçınılan büyük 1826 Yeniçeri ve Bektaşi Katliamı ve Nakşi şeyhlerinin atanmalarıyla başlamıştır. On dokuzuncu yüzyıl boyunca bu atamaların yarattığı karmaşa ve bunalım sürmüş, bunun sonucunda da bugünkü kritik aşamaya gelinmiştir. Cumhuriyetle birlikte İslami kollar yeniden yapılandırılırken, Aleviliğin silikleşmesine, ötekileşmesine ve tuhaf göstergelerle  -kaba- 'halk kültürü' göstergelerine çekilmeye çalışılmıştır. Ancak 1960'lardan sonra Aleviliğin toparlanma ve etnik ifadelendirilmesi, değer kazanımı yeniden başladığında geniş bir Sünnileşme, kült ve gelenek kaybı olduğu ortaya çıktı. Aleviliğin, Aleviler tarafından bile 'sırları'nın ne olduğu araştırılmaya ve tartışılmaya başlandı. Kayıp süre içinde yaşıyormuş gibi duran Alevilik, sistematik olarak -öncelikli olarak- Alevi insanlar tarafından siyasal ve sosyal gerekçelerle silik ve gelişemez var sayıldı. Bu Aleviliğin ne olduğu ile birlikte, ifade şekli açısından da özgürlüklerini yetirmesiyle sonuçlandı. Çeşitli semboller aracılığıyla kentlerde araçlaştırılan Alevilik, saflığın yetirildiği, politik ve kültürel direnişe dönüştü. Bu nedenle Aleviliğin bu muhalif varlığı İslami modernleşme açısından bir mücadele alanıdır. Kendisi karşısında önce 'ötekileştirdiği' bu kültür alanı,  İslam'ın bu coğrafya da yüzlerce yıldır çatıştığı, aşağıladığı, katledilmesi için fetva ve emirler hazırladığı bir karşı yapıdır. Ancak kirletmeye çalıştığı alanda değişimler ve yok oluşlar geliştiremeyen İslam sürdürücüler, sürecin sonunda, bu yüzyılda kendisine benzetme hamleleri içindedir.

İslam'ın bu amacıyla birleşen ve Alevi kimliğinin dirençleri ile kendi içinde hizipleşen Alevilik kültürel çeşitliliği ve uygulamaları azaldıkça dinselleşme motifleriyle kişilik kazanmaya başlamıştır.  Sosyolojik olarak dinsel göstergelerle tanım arayan Alevilik, kendine güvenini yetirmesine, tarihsel birikimine ise yabancılaşmayı geliştirmektedir. Şecereci ve kan soycu dedelerin bir varlık ve ispat sorununa yönelmiştir dinselleşme ve İslami uydurmalar. Cem çoğu yerde yaşlıların ve kadınların eğlencesine dönüşmüştür. Geliştirilip yaşam alanına taşınamayınca kalıp uygulamaları katılaşarak işlevsizleşmiştir. Uygulama ve hedefini bilmeyen dede ve zakirler yüzünden anlam ve içerik olarak eski dünyanın ve insanın mesleğine dönmüştür. Kadim varlığını bilince çıkarmaktan uzaklaşmıştır.  Ritüel uygulamalarda Alevi imajlarının, kültlerinin anlam ve önemini bilmeyenler tarafından hizmetlerin yapılması, semahların, nefeslerin, duazların, özne kahramanlarının çoğunu yitirmiş ve belleklerden silmiş durumdadır.

Kahramanlarının nasıl oluştuğu, ne için savaştıkları, nasıl ve kimler karşısında yenildiklerini, yeniden nasıl örgütlendiklerini ve buna ait ezberleri ve tekrarları silmeyi tercih eden bir kitle ideolojisini amaç saymıştır. Alevi yerleşim bölgelerinde bulunan türbe, yatır vb yerler öteki kültür ve inançlara karşı işlevlere sahipken, şimdi kültür adı altında festival, İslami adak, dualanma benzeri beklenti noktalarına çevrilmiştir. İçleri boşaltılmış simgesel adların yaşatılması yeterli görülmekte, içerik ve amaç ise yok sayılmaktadır.   Ayrıca bu yerler birbirine karıştırılmış veya dönüştürülmüştür. Alevi türbe, tekke ve dergahlarının artık İslami mitolojik verileri tanımlanmış, gerçek içerik, işlev ve 'keramet' salgılayışları unutulmuştur.

Büyük önemi olan ozanlık bu kültür misyonlarından beslenmek yerine, gericileşti ve tekrarı basitleştirdi. Bu da Aleviliğin değişim gücünü, felsefesini ve edebi yeteneğini çürümeye ve karşı olduklarının üstünlüğüne bıraktı. Çağlar boyu akan bilgi suyu yatağını değiştirdi ve körlükler yaşıyor. Kademeli olarak dönüşen Alevilik kendi keramet kurumlarını ve maharetli üreticilerini silikleştirdi.

Yaşanan süreçte siyasallaşmış gücünü, hükümetler karşısında meşrulaştırma alanında/adına kullanmaktadır. Bunu festival veya anma altında kendini ifade ettiği alanlarda daha çok denemektedir. Bu haliyle bağımsızlığını kaybetmiş, sorumluluğunu Aleviliğin içten kurumsallaşması ve dönüşmesi yerine, yeni sistem uyumuna harcamaktadır.  Bu dışsal yapılanma, iç oluşumun ve olgunlaşmayı silikleştirmekte ve tarihsel varlığını ve gelenek kurgularının büyük bölümünü hayal ürününe çevirmektedir.  Çünkü Aleviliğin yaşam alanının ancak din ve İslami motiflerle süslenmiş veya yer değiştirmiş olması kaydıyla kabul görmektedir. İslami ekollerle iç içe geçmiş Alevi inisiyatifler açısından ise bu, tarihsel bir bağ ve hedef olarak değerlendirilerek anahtara dönüştürülmektedir.

Bütün bu oluşumlar Aleviliği işlevsiz, dengesiz, temelsiz ve başka kültür ve inançlara göre şekillenmiş mitler, efsaneler ve uygulamalar bütününe çevirmiştir. Süreçte değersizleşme, sindirilme, -kendine-  yabancılaşma ve silikleşme artmıştır. Bu içten ve dıştan saldırılar Aleviliğin kaydı gerçekleştirilmiş şiirlerinde yaşamasını, ancak mitolojik ve ritüel 'çatışma'sını arttırmıştır. Bu, kayıpların zayıflatıcı etkisi nedeniyle kurgu açısından değer aramaya ve çözümlemeye itilmektedir. Kendi içinde geliştirdiği yasaklar ise Aleviliğin gelenek eksiltmesine neden olmaktadır.

Alevi metin ve hikmetlerinin uygulamada yarattığı etkinin azalması, hakimiyetinin de azalmasına neden olmuştur.  Belirleyici olarak görülen dilin yetirilmiş olmasından dolayı, felsefi arkaplan, bellek, birikim ve düşüncesini de koruyamamaktadır. Aleviliğin yaşam alanında belirleyici olamaması onu sembollere itmekte ve kültürel varlığına  'eski' bir şeymiş gibi davranılarak, zamanını tamamlamış insanların düşün ve yaşam alanı olarak görülmesine neden olmuştur.

Sözlü gelenek kurallarına uyamadığından yazılı kültür sürecinde varlık alanını koruyamamakta ve 'atıf' ilkeleri güncellenme sorunu yaşayarak çatışmaktadır.  Alevi dedelerinin yakın geçmişteki fotoğraf ve görüntüleri, modernizm karşısında ilkel, geri ve uyumsuz formlar olarak görülmekte ve yaşlı sürdürücülerin bazıları bu konseptle kendilerine itibar aramaktadır. Modern- seküler varlıklaşma karşısında İslam'a sığınma çabaları ise gizli bir işlev ve ayrışma olarak göze çarpmaktadır. Alevi gelenekselliği ile İslami algılayış karıştırılmaktadır. Alevi bilge ve mürşitlerinin öğreti ve hikmetleri, edebiyatı seviye olarak modern-seküler dünya algılayışının üstünde olmasına karşın, Alevilik düşüncesinin yorumlanması ve uygulama istekleri bu yüzlerce yıllık geçmişin gerisinde durmaktadır.

Aleviliğin birinci dönem ozanları kurucu, ikinci dönem ozanları savaşçı bir kimliğe sahipken, son dönem ozanları asimilasyoncu ve kabulcü ve önceki kadim düşüncelere karşı ilgisiz bir özellik taşımaktadır. Bu ozanlığın felsefi ve güven oluşturucu yanının zayıflığını süreklileştirmektedir.  Arada felsefeci, savaşçı ozanların çıkmasına karşın, dönemsel sorun ve örgütlülük kaybı nedeniyle boşluk doldurulamamaktadır. Öte yandan yeni ozanların varlığı ve eylemleri de, kadim ozanların ürettikleri de daha çok keyif verici ve estetik bir algılama açısından değer görmektedir yeni dönem Alevi yaşam dünyasında. Ozanların kültür içinde iş alanlarının, referans ve örgütlülük sürecinden kopması sanatçı psikolojisine girmeleri veya girdirilmelerine neden olmaktadır. Çoğu felsefecisi ve savaşçısı, kahraman ve keramet ehli kimlikleri edebi metin yazarı ve şaire dönüştürüldü.  Toplumsal bağlarındaki bu değişim ozanların 'dil' olarak anlaşılması ve öğreti dilini kullanmaları yönünden soruna dönüşürken, kuşaklar arası algılayış da bunu çoğalttı. Yeni dönem, ayak uydurma sorununu öne çıkarmış durumdadır.

Tekke ve dergah eğitim ve referanslarının da etki ve varlık alanının olmaması ozanlıkla beraber Alevilik tarihçisini, ayaklı kütüphanesini, habercisini, kutsal müzisyenini, kutsal dansçısını, ritüel uygulayıcısını, felsefecisini ve 'doğal' sonuç olarak bellek taşıyıcısı yitirdi. Ozanlarda bu durumda kadim üsluplarını bırakıp daha cazipleşen ve yaşam alanı sağlayan piyasa formlarına yöneldiler. 18. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan bu süreç, Aleviliğin oluşmuş geleneğinin sonunu getirdi. Artık taşıyıcı ve yenileyici, yorumlayıcı değiller. Sanatçı, günlük ve modern estetikçi konumunda sayılıyorlar.

Usta-çırak, mürşit-zakir ilişkisi yerine piyasa ilişkileri ve slogancı bir dil, egemen ve ayrıcalığa dönüştürülmüştür. Asimilasyoncu bellek Aleviliğin İslamlaşmasını sağlamaya yönelmiştir. Bu algılayış açısından da, dil ve içerik açısından da kurumsallaşmaya başlamıştır. Aleviliğin kendisini kirletmesine merakı gelecek kuşakları olan gençlerini - bu haliyle- utandırmaktadır.  Gençler Aleviliğin gelişim ve üretim ilişkisi içindeki yerini, tarihsel yapılanmasını kitap diliyle de olsa görebiliyorlar. Ancak kurumsal bozulmanın getirdiği sorunlu hal kaygılarını arttırmakta ve sorunlarını aşmada psikolojik engel oluşturmaktadır. Öğretinin dili ile yaşayan bozuk kurumsal işleyiş arasındaki çelişki algılayışın bozulmasını ve güvensizliği arttırmaktadır. Aleviliğin gelişmiş ruhu kendisine ait olmayan ibadet ve yaşam ilişkisini, tatsız bir modernizm-postmodernizm çağının biriken sorununa taşımaktadır. 

Alevi cemine katılım çoğun 'aylaklık' düzeyinde eğlence ve boş zaman eğlencesi olarak algılanıyor. Bu haliyle Alevilik ahlakileşmeye ve İslamlaşmaya çalışan karmaşık, bilinçli bireylerden oluşmayan, bir harekettir. Alevi birey Aleviliğin kurumsallığından yararlanamayınca inançsal ve ahlaki kurgusunu İslami söylem ve birikim üzerinden düşünerek çözmeye çalışıyor. İslam'ın belli gün ve ibadet ilişkilerini kabul ederek kolay gösterge ve imajları kendi içine taşıyor veya Aleviliği dışlıyor. Cemlerin çoğu katılımcılardan bağımsız, talipler taliplik ilkeleriyle uyumsuz ve kimliği kurulamamış düzeyde özneye dönüşmüştür. Festival havasındaki 'anmalar' ve cemler patronaj bir idari biçim almıştır. Cem katılımcılarının büyük bölümü izleyici -meraklı- olmayı seçmektedir.  

Cem veya festivallere katılan ozanlar da aidiyet duygusu ve Alevi kimliği taşıma sorumluluğu içinde değiller. Alevilik -iktidar ilişkileri açısından- kurumsal bir kuruluş ve kabul peşinde, ancak Aleviliğe bakış Cumhuriyet'te de Osmanlı'dan farklı değil. Üstelik Cumhuriyet Dönemi'nde daha fazla kimlik sorunu öne çıkmış durumda.  Yeniden 'gelenek icadına' kalkışan bir kültürel birikimin önündeki en büyük sorun mirasın taşınabilme sorunudur süreçte. Alevilik kültürel ve öğretisel yapısından bağımsız -ilgisiz- cemler üretmekte ve bu cemlerin kutsal kişisi ozan- zakirlerin Aleviliği algılayışları, yeni İslam'i uyarlanışı tercih etmektedir. Alevilikteki bu yeni icadlar Aleviliği değil, Alevilik yerine konabilecek baskın ideoloji ve kabulleri yoğun bir -şimdilik- ılımlı İslami yaşayışa taşımaktadır.

Hasan Harmancı


[1] Hacıbektaş Dergahı'na bağlı 200 dede olduğu, Cem Vakfı Çevresinde bu sayının az fazlası, Tahtacılarda üç-beş dedenin olduğu belirtilmekte. Abdallar da Dedelik yapan sayısı Hacıbektaş Dergahı'na bağlı olanlara dahil olarak 45-50 civarındadır. Romanlarda sayının belli olmamasına karşın bu sayıların ok altında sanırım. Bağımsız olan dedelerin icazet ve yetkilendirme mekanizmaları ve sistematiği bulunmamakta ve bu yeni bir gelenek icadıdır.











Göz Odur ki,
dağın ardını göre
Akıl odur ki,
başına gelecekleri bile....

Yunus Emre

Bu sitenin tasarımı, web sunucusu hizmeti ve bakımı Nous Information Technology tarafından yapılmaktadır.
Copyright © 2008 - 2010 Tüm Hakları Saklıdır.